Bordeaux, şarap tadında bir kent

BORDO,  ŞARAP TADINDA BİR KENT.

 

Bordo’ya geçen Ekim ayında bağbozumu sırasında küçük bir grupla uzatılmış bir haftasonu şarap ve lezzet turu yaptık. Uçağımız alçalırken Gironde deltasının şarap bağları bize tüm cömertliği ile yeni mahsulünü sunmaya hazır gibiydi. Meriganc Havaalanından kent merkezine varışımız yarım saati  bulmadı. Otelimiz Chartrons Mercure Bordeaux , eski şarap depolarının bulunduğu yerin tam ortasında konumlanmış.

Şimdilerde bu depolar koruma altında ve çoğu lüks loft tarzı konutlara çevrilmiş. 

Öğle yemeği için verdiğimiz bir saatlik serbest zamanda sağa sola koşuşturan arkadaşlar biraz zaman darlığından şikayet ederek döndüler. Oysa en hafif yemek yiyenler bir Basque Bodegasında mantar ve kremalı deniz mahsülleri çorbası içmişler. Tabii yanında bir kadeh da beyaz şarabı ihmal etmeden.

 

Fazla oyalanmadan şehri keşfetmek için yola çıktık. Önce otobüsle Cite du Vin olarak adlandırılan modern tasarımlı Şarap Müzesini dışarıdan gördük. Daha sonra Garone üzerinde inşa edilmiş modern Jacques Chaban Delmas köprüsünden güney yakaya geçtik. Şehrin bu tarafı karşı yakaya göre çok sakin ve kırsal kalmış. Bu yakada görülmeye değer Botanik Bahçelerinden başka kayda değer bir şey yok.  Karşı tarafa bu kez kentin en eski taş köprüsü üzerinden geçtik. Napolyon tarafından projelendirilmiş 17 kemerli ( her bir kemer Napolyon’un adındaki harfleri temsil ediyor) Ponte de Pierre köprüsünün tamamlanması Burbonlara nasip olmuş. Köprünün tam karşısında zaten Porte de Bourgonge kapısı yer alıyor.  Fransa’nın diğer bölgelerine göre daha liberal olan Akitanyalılar Napolyon’a karşı  Wellington Dükü William’ı destekleyerek bölgenin Bourbon hakimiyetine girmesine yol açmışlar. Burada otobüsten inip, yaya dostu kentte yürüyerek turumuza devam ediyoruz. 

 

İlk yerleşimci Kelt kabileleri  M.Ö. 300 civarında bölgeye Burdigala adını vermiş. Daha sonra Galyalılar’ın desteğiyle Roma hakimiyetine geçmiş. Zaten iyi bir Asterix okuru kendini buralarda yabancı hissetmiyor. Roma’nın çöküşünü takiben bölgeye gelen barbarların en sonuncusu Franklar olmuş.  12.yüzyılda bölge için hayırhah bir evlilik gerçekleşmiş. Frank Kralı VII. Louis’den boşanan Akitanya Düşesi Elaonor daha sonra İngiltere Kralı olacak olan Normandiya Dükü Henri ile evlenerek bölgenin kaderini değiştirmiş. 12-15 Yüzyıllar arasında Bordo ve civarından İngiltere’ye ve dünyanın başka yörelerine Claret denilen açık renkli kırmızı Bordo şarapları ihracı bölgenin ekonomisini canlandırmış.

 

İndiğimiz noktadan sağa doğru nehir boyunca yürüyerek solda bol kuleli  15.yüzyıldan kalma Porte Cailhau’yu görüyoruz. Daha sonra da kentin kuşkusuz en önemli meydanına geliyoruz; Place de la Bourse. 18.yüzyıldan kalma ihtişamlı içbükey simetri ile tasarlanmış Borsa ve Gümrük binalarını görünce Bordo’nun geçmişte ne kadar önemli bir ihraç limanı olduğunu anlıyorsunuz. Binaların karşısında nehir kenarında Mirroir de Eau ( su aynası) denilen bir su birikintisi üzerinde anıtsal binaların görünümü yansıyor.

 

15 yüzyıl sonunda Fransa Kralı VII.Charles bölgeyi İngilizlerden temizledikten sonra hızını alamayıp, İngiltere’ye şarap ihracatını da yasaklayınca, kent ekonomisi çöküşe geçiyor. 16-18 yüzyıllar arasında alternatif zenginlik kaynağı bu kez köle ticareti oluyor. Bu dönemde kentin belediye başkanlığında ünlü biri Montaigne var. Bilgelik bazen kentin yüksek çıkarları için kötü emellere alet olabiliyor herhalde? 

Kentin en kalabalık meydanı Grande Theatre binasının da yer aldığı Place de la Comedie. Sadece yaya ve tramvay trafiğine açık. Tiyatro binası da 18. Yüzyılda mimar  Victor Louis tarafından yapılmış neoklasik bir bina. Bu kadar yürüyüş ve tarih yeter deyip bir soluklanmak için Tiyatronun karşısındaki  İntercontinental Le Grand Bordeaux Otelinin barında yaşlı garsonun tavsiyesine uyup bir şişe Medoc şarabı açtırdık. 

 

Place del La Comedie meydanından doğuya doğru yürüyüp şu meşhur  Esplane de Cquinconces  Meydanı ve Jirondenler Anıtını da görmeden olmaz tabii. İhtilal sonrasında Jakobenlerle anlaşamayan ve giyotine giden Jirondenler yine uslanmaz Bordo’lu ılımlı devrimci meclis üyeleri arasından çıkmış.  Paris ne zaman işgal tehdidi altına girse 3.Napolyon’dan başlayarak tüm yöneticiler Bordo’ya çekilip, ülkeyi oradan idare etmişler. O nedenle Parizyenlerle-Bordelezler arasında gizli bir çekişme halen devam ediyor.

 

Kentin en kalabalık alışveriş caddesi St.Cathrine. Komedi Meydanından başlayıp Place de La Victoire’ye kadar devam ediyor. Grubun bir kısmı bu caddeden yürürken tarihe doymamış olanlar şehrin Küçük Paris bölgesi olarak adlandırılan Gambetta’ya uzanıp kentin en büyük ve en eski dini yapısı St.Andre Katedralini ziyaret etti. 11.yüzyılda inşa edilmiş orjinal Romanesk  yapıdan sadece içeride bir duvar kalmış. 13.yüzyıl ve 15 yüzyıllarda yapılan onarım ve ilaveler ve ana binadan bağımsız dikilmiş Tour Pey Berland olarak anılan çan kulesi Gotik tarzın mükemmel bir örneğini oluşturmuş. Arkasındaki eski Piskoposluk Konutu Palais Rohan, şimdinin Belediye Binası da görülmeye değer.

 

İlk akşam yemeğimizi,  daha anglo-sakson karakterli bir semt olan St.Pierre’de  Brasserie Bordelaise’de aldık. Mercimekli Galiçya jambonu salatası  ağır ateşte Bordelez sosuyla orta pişmiş bir antrikot muhteşemdi. Yanında 2012  Chateau Dudon Bordeaux şarabı çok iyi gitti. Üzerine vanilya dondurmalı çikolata mus ve espresso ile midemizi şenlendirerek otelimize döndük.

 

İkinci günümüzde Bordo’nun doğusunda, Dordogne nehrinin sol yakasındaki şarap bağlarını gezdik. Pomerol bölgesinde 18.yüzyıldan kalma Chateau Dauphine’i gezip, son derece modern ve hijyenik şaraphanesini gördükten sonra 3 çeşit  kırmızı şarap tattık. 2015 Cabernet Franc- Merlot kupajı ortak beğenimiz oldu. 

Daha sonra  St.Emillion’da Chteau de La Dominique’e gittik.  Ünlü Fransız mimar Jean Nouvelle, 18.yüzyıldan kalma eski şaraphane binasını estetik dengeyi çok iyi koruyarak modern tasarımla yeniden yapılandırmış. Chateau’yu gezip, tadımınıızı yaptıktan sonra öğlen La Terrase Rouge’da güzel bir yemekle gününüzü taçlandırdık. Bu kez menüde fıstık yağında çevrilmiş ve balsamic sosla servis edilen taze keçi peyniri, ana yemekte de Bordelez soslu ördek vardı.  Tatlı olarak da çift kreamalı alt-üst pişmiş elma turtası vardı. Ancak, grup menüsüne alışkın olmayan şef, tatlıda kullanılan malzemeleri o gün yeterli miktarda bulamadığı için mahçup bir şekilde grubun rehberi olarak bana yine çkolota soslu başka bir tatlı yollamak zorunda kaldı. Tabii herkes beni şeften torpilli zannetti, ama bozuntuya vermeden zoraki yermiş gibi silip süpürdüm tabağı.

 

Daha sonra tarihi St.Emllion köyünde bir saatlik keyifli bir yürüyüş yaptık. St.Emllion 8.yüzyılda Emillio adında bir keşiş tarafından kurulmuş ve ilk ticari şarap üretimini yapmış bir ortaçağ kasabası.   Özel rehberler eşliğinde önceden rezervasyon yapılarak gezilen yer altı mahzenlerini ise zamanımız yetmediği için bir sonraki tura sakladık.

 

Cumartesi günü Bordo’nun 100 Km batısında Atlantik kıyısında yer alan Archachon Çanağına gittik.  Archachon, Gironde deltasının kıyıda oluşturduğu yüksek kumul tepeleri, (Dune de Pilar) ve istiridye çiftlikleri ile ünlü küçük  bir tatil yöresi. Atlantik kıyısında milli park ilan edilmiş kumul tepelerinde çıplak ayakla yaptığımız zorlu fakat keyifli yürüyüş sonunda  kıyıda taze istiridyeler eşliğinde beyaz şarabı hak etmiş olduk.

Öğle yemeğini Archachon’un kordon boyunda herkes farklı bir lokantada aldıktan sonra herkes birbirine yediği ıstakozları, pavuryaları, kum midyelerini, karidesleri anlatmaya doyamadı. Yemekte arka masadaki zarif çiftin önlerindeki koca tatlı tabaklarını nasıl bitireceklerine dair aramızda yüksek sesle giriştiğimiz muhabbet ise beklenmedik bir şekilde sonuçlandı.  Çift hesabı ödeyip kalktıktan sonra zarif bey yanımıza gelip önce İngilizce ‘Siz Türkler, burade ne arıyorsunuz?’ deyip, sonra mükemmel bir Türkçe ile sohbete devam edince, bizim ekip masanın altına nasıl kaçarız durumuna geldi. Meğer ki beyefendi Türk, eşi Fransız imiş ve Archachon’da yazlık evleri varmış. Tabii oralarda Türkiye’den gelmiş turist grubu hiç görmemişler.

 

Bordo’da son günümüzü St.Michel’e ayırdık. Uçağımız öğleden sonra olduğu için, St.Michel’de pazar sabahları kurulan Bit Pazarında biraz gözümüzü şenlendirdik. Daha çok Kuzey Afrika’lı etnik grupların yerleştiği  semtin güneyinde Kapucin Keşişlerinin kurmuş olduğu Marche des Cappucins sebze, et-balık hali bulunuyor. Sadece öğlene kadar açık olan bu halde araya serpiştirilmiş bistrolarda Bordolular sakatat çeşitleri ile kırmızı şaraplarını ya da taze istiridye ile beyaz şaraplarını içerek güne keyifli bir başlangıç yapıyorlar. Biz de beyaz şarabımız eşliğinde son istiridye ve karideslerimiz yiyerek Türkiye semalarına doğru hareket ettik.





Şaraba dair;

 

Bordo’da ( Burdigala) ilk şarap MÖ 37-30 yıllarında üretilmiş. Bordo civarında toplam 287.000 dönüm şarap bağı var. Bölgenin yıllık toplam şarap ihracatı 14,5 milyar Euro.  Toplam 10.000 Chateau (tarihi şaraphane) , 13.000’e yakın üretici var. 





Bordo civarında;

 

Bordo’nun kuzeyinde Medoc bölgesinde toplam 57  apelasyon ( coğrafi işaretleme) 61 Premier Grand Cru kategorisinde şarap var. (1855’te Paris Fuarında belirlenen kriterlere göre) Bu bölgenin en ünlü şatoları Lafite Rothschild,  Chateau Margoux, Chateau Latour, Chateau Mouton Rotschild var.  Bu şatoların çoğu ziyarete kapalı.

 

Bordo’nun güney doğusunda Sağ Yaka’da St.Emillion ve Pomerol apelasyonlu bağları var. Pomerol’da Château Guadet, Château La Croizille, Château Duphine Château Sales, Chateau Tailhas şatoları gezilebilir.  

Burada Château Soutard, Petrus, Angelus, Cheval Blanc… gibi şatolardan özellikle  Cahteau la Dominique’ı öneririm 

 

Bordo’nun güneyinde ise daha çok beyaz şaraplık üzümlerin yetiştiği Graves, Pessac Leognan, Barsac ve Sauterness gibi bağlar var. Bordo’nun 10 Km. güneyinde yer alan Pessac 1920’lerde ünlü mimar Corbusier tarafından gerçekleştirdiği ve şimdi koruma altına alınmış Quartiers Mosdernes Fruges konut projesiyle UNESCO listesine girmiş.

Bordo’da yetişen şaraplık üzüm çeşitleri:

Kırmızı: Cabarnet Sauvignon, Merlot, Cabarnet Franc, Petit Verdot,Malbec, Carmenere. 

Beyaz: Sauvignon Blanc, Semillion, Muscadelle, Sauterness




Nası Gidilir

İstanbul Atatürk Havalimanından THY direk uçuşları 25 Mart 31 Ekim tarihleri arasında Salı ve Cuma günleri hariç:

 

TK1389  ISTANBUL BORDO  1020 1310

TK1390  BORDO ISTANBUL  1405 1845 

Her zaman, Paris’ten TEGV hızlı tren ile 2,5 saatte ulaşmak da mümkün.




Nerede Kalınır

 

Deluxe ;

The Intercontinental Bordeaux - Le Grand Hotel 5* Place de la Comedie

Hôtel des Quinconces 5* merkezi konumda tarihi binada zen atmosferi.

Yndo Hôtel 5* 12 odalı çok şık butik otel, merkeze yakın sakin konumda.

 

Şık ve zarif;

Le Boutique Hotel Bordeaux 4* Butik otel merkezi konumda

Hôtel de Sèze 4* Şık ve Butik  bir otel Quinconces meydanında

 

Ekonomik ve rahat;

Hôtel Burdigala MGallery 4* Sofitel makul fiyatlı şık ve modern  iç tasarım

Mercure Bordeaux Château Chartrons 4* Notre Dame’a yakın



Nerede, ne yenir-içilir.

 

Bordolular mutfak işini ciddiye alır ve yeme-içmeyi hayatın en önemli faaliyetlerinden biri  sayar. Atlantik kıyılarından gelen havyar, istakoz, istridiye, karides, tarak, yengeç, gibi taze deniz mahsulleri, kırmız şarap soslu bonfile ya da antrikot gibi kırmız etler veya frında iyi pişmiş bir ördek yemeden Bordo’dan dönülmez. Ev yemekleri yapan Bouchon’lardan, Şarküteri-peynir ve şarap bistrolarına, Braserilerden, Michelin Yıldızlı Restaurantlara kadar her çeşit yeme-içme imkanı mevcut. 



Önerilerim; 

 

Michellin*

Boulevards  Şarap Baronu Bernard Magrez ‘in Otelinde

Dünyaca ünlü Şef: Pierre Gagneire 

 

Le Pressoir d'Argent Intercontinental Bordeaux Le Grand Hotel

Şef: Gordon Ramsay Bordo’ya yakışır bşir İskoç



Geleneksel Yerel Mutfak  ‘Cuisine de Terroir’

 

La Tupina

Le Bouchon Bordelais ( yer bulabilene aşkolsun!)

Brasserie Bordelais 

Belle Epoque nostaljik ortamda iyi bir yerel menü için.

Tante Charlotte, biraz asabi bir ev sahibi, tabakta yemek bırakmayın ne olur!